When we look at agriculture historically, we can see that it has been present in human civilization since the transition to settled life. At its core, it serves to meet the essential need of nourishment for human existence. However, the significance of agriculture goes beyond that, as it also influences the existential direction of the human mind.
In today's world, our agricultural production exceeds the level of humanity's needs as we constantly strive to develop technology to produce more. However, we need other developments as well. For instance, we must determine the actual quantity we need before focusing on how much we produce. We should allocate part of our efforts not only to increase production but also to explore how we can be more mindful in our consumption habits and add value to the products we produce.
Every advancement in the agricultural sector has either a positive or negative impact on human life expectancy. That's why agriculture should be the collective responsibility of all humanity, as our thoughts are shaped by the health conditions of our bodies. While meeting our basic needs, there is a possibility of keeping our thoughts within certain limits. If you change the dietary habits of a society, you also begin to change their way of thinking. Extensive research has almost proven how the body's biological reactions, influenced by the presence or absence of certain substances, determine its responses. In this context, our brain, which processes data from the body, will not remain unaffected.
Our brain seeks to adapt to the environment to sustain our physical existence, which leads to increased mental activities. This creates an environment where certain thoughts and emotions become more sensitive.
The continuous production of surplus through our agricultural techniques may trigger our perpetual desire for consumption.
For example, is genetically modified organisms (GMOs) a good or bad development? Unfortunately, since we haven't witnessed a generation with conclusive results, we cannot definitively determine how it will be remembered in the history of humanity. However, we do know that it will undoubtedly have a lasting impact. In the ever-evolving and changing world, taking such risks is inherent to innovation.
By nature, humans must adapt to their circumstances and engage in behaviors to sustain their existence. These behaviors are conceived in our minds and strive to manifest in the real world. Here lies a paradox: the mind generates thoughts within the neural structure of the brain. Consequently, certain disturbances or interactions can influence our way of thinking. Our mind is interconnected with our body.
Therefore, to foster the growth of more unique and liberated individuals, we must maintain a balance between production capacity and the added value of the products. The development of agriculture should align with the era and the overall condition of humanity.
Despite numerous efforts to raise awareness in society, our progress in these areas remains slow. We face pressing issues such as climate change, environmental pollution, the importance of water, and our excessive consumption habits. Rather than focusing on the content of these issues, I want to concentrate on finding solutions. How can we merge the solutions we discover with agricultural production?
The goal is to simultaneously engage in production and raise awareness. It is a challenging task: to become aware of the order and disorder of the society we inhabit without passing judgment or disturbing the comfort zones they have acquired. However, with certain adjustments, this can become more achievable. Consider an individual who grows fresh tomatoes at home to make a salad. Do you think they would want to consume all the fruits of their labor in one go? Would they forget the value of the effort they put into cultivation? Would they ignore the patience demonstrated throughout the growth process? I believe that, while making their salad, they would strive to utilize their produce in the most appropriate way, considering their needs and resources, without succumbing to excessive desires.
In a conscious community, individuals can determine their needs without wasting resources. They may even produce a portion of their requirements through technological solutions. This is where I sense a deficiency in agriculture.
Technology has shown us that any place can be suitable for agricultural production. Whether in a shopping mall parking lot or the deserts of Arabia, we can now cultivate crops. However, amidst the accelerated pace of modern life, are we creating opportunities for agriculture? The concept of time has transformed to such an extent that an investigation that used to take months can now yield results within hours. We can instantly access information and individuals from any part of the world. We have even created a virtual reality world beyond the physical realm (metaverse).
So, even if we create agricultural areas for them in their fast-paced lives, will they be able to allocate the necessary time throughout the production process? Do we have a community patient enough to endure this process?
A significant portion of society is trying to accomplish so much in small spaces/conditions that they struggle to keep track of days passing by. Even with all the advantages of technology, we no longer have enough time.
For someone who perceives the scarcity of time, I believe that agriculture holds great value. I see agriculture not merely as a pursuit for obtaining products but as an adventure to be lived.
Tarıma tarihsel açıdan baktığımızda; insanlığın yerleşik hayata geçtikten sonra varlığını sürdürdüğü ilk günden bugüne kadar geldiğini görüyoruz. Temelinde insanın varoluşunu sürdürebilmek için beslenme ihtiyacını karşılama vardır. Ama tarımın önemi bu kadarla sınırlı değildir. İnsanın zihinsel dünyasının varoluş yönünü etkilediği için de çok önemlidir.
Günümüzde tarımsal üretimimiz; insanlığın ihtiyaç seviyesinin üzerindedir. Çünkü teknolojiyi sürekli daha çok üretebilmek amacıyla geliştirmeye çalışıyoruz. Yani insan bedenin beslenmesi için gerekenleri üretmek konusunda çok başarılı gelişmeler yaşıyoruz.
Ancak başka gelişmelere daha ihtiyacımız var. Örneğin, ne kadar ürettiğimizden önce ne kadara ihtiyacımız olduğunu belirlememiz gerekiyor. Yani üretimimizi arttırmak için harcadığımız çabaların bir kısmını da, tüketim alışkanlıklarımızda daha duyarlı olabilmek için neler yapabiliriz? Bu sorunun cevabını bulmak için harcayabiliriz. Ürettiğimiz ürünlere hangi katma değerleri ekleyebiliriz? Öyle bir ürün yetiştirmeliyiz ki, tüketici ürünü kullanırken; bizim yetiştirirken gösterdiğimiz özeni, tüketirken devam ettirebilmeli.
Tarım sektörü için yapılan her gelişmenin insan ömrüne artı ya da eksi etkisi vardır. Bu yüzden tarım tüm insanlığın ortak sorumluluğunda olmalı. Çünkü düşüncelerimiz varoldukları bedenin sağlık koşullarına uygun şekilde oluşur. En temel ihtiyacımızı karşılarken düşüncelerimizin belirli sınırlar altında tutulabilme ihtimali vardır. Yani bir toplumun beslenme şeklini değiştirirseniz, onların düşünme şekillerini değiştirmeye başlamış olursunuz. Çünkü vücuda oluşan biyolojik tepkimelerin azlığında veya fazlalığında, vücudun nasıl tepkiler vereceği, yıllardır yapılan araştırmalarda neredeyse kanıtlanmış durumda. Bu bağlamda, bedenden gelen verilere göre işlem yapan beynimiz, bu duruma değişmeden mi duracak? Tabii ki hayır.
Beynimiz bedensel varlığını sürdürebilmek için ortama uyum sağlamak isteyecektir ve bu uyum için gerekli olan zihinsel faaliyetlerin daha çok çalışmasını sağlayacak. Bu da belirli düşünce ve duygulara daha hassas olduğumuz ortamları oluşturacak.
Sürekli fazla üretmek amacıyla yetiştirdiğimiz ürünler acaba bizim sürekli tüketme arzumuzu tetikliyor olabilir mi?
Örnek vermek gerekirse, "Genetically modified organisms (GDO)" iyi bir gelişme mi, kötü bir gelişme mi? Net sonucunu alabildiğimiz bir nesil yetişmediği için maalesef, insanlık tarihinde nasıl bir gelişme olarak hatırlanacak kesin olarak bilemiyoruz. Ama kesinlikle kalıcı bir etkisi olacağını biliyoruz. Sürekli gelişen ve değişen bu düzende, bazen bu şekilde riskler alınabilir. İnovasyonun doğası budur.
İnsan doğası gereği bulunduğu koşullara adapte olmak ve varlığını sürdürmek için davranışlar yapmak zorundadır. Bu davranışlar zihnimizde tasarlanır. Yani zihin dünyamızdaki gelişmeleri reel dünyamızda yansıma buldurmaya çalışırız. Burada bir paradoks vardır. Zihin, beynin fizyolojik yapısı sinirinde üretim yapar. Yani belirli rahatsızlıklar veya etkileşimler, düşünme şeklimizi etkilemektedir. Zihnimiz bedenimizle bağlantılıdır.
Bu yüzden daha özgün ve özgür bireylerin yetişebilmesi için hem üretim kapasitesini hem de ürünün katma değerini belirli bir oranda tutmamız gerekmektedir. Bu yüzden tarımın gelişmesi ve bulunduğu çağa, insanlığın genel durumuna göre şekillenmesi çok önemlidir.
Toplumun bilinçlenmesi için yapılan çok çalışma olmasına rağmen hala bu konularda olumlu ilerleme hızımız yavaş. İklim değişikliği, çevre kirliliği, suyun önemi, aşırı tüketim alışkanlıklarımız gibi konuşulması gereken çok sorunumuz var. Ben bu konuların içeriğinden ziyade çözümü için neler yapabiliriz, buna odaklanmak istiyorum. Bulduğumuz çözümleri tarımsal üretimle nasıl birleştirebiliriz?
Hem üretim yapmak hem de farkındalık kazandırmak. Söylemesi kolay ama yapması zor bir eylem; "Bulunduğumuz toplumun alışkanlıklarını yargılamadan. Onların edindikleri konfor alanlarını rahatsız etmeden, düzenin ve düzensizliğin farkına varmaya çalışmak." Zorluğu kadar imkansız değil. Bazı düzenlemelerle bu durum daha yapılabilir hale gelebilir.
Evinde kendi imkanlarıyla yetiştirdiği taze domatesleri kullanarak salata yapmakta olan bir birey düşünün. İmkânları ölçüsünde ürettiği meyvesini tek seferde tüketmek ister mi sizce? Yetiştirirken verdiği emeğin değerini unutur mu? Yetiştirme sürecinde gösterdiği sabrı yok sayar mı? Yani sizce tüketim anında, üretim ile aynı özeni göstermez mi?
Bence salatasını yaparken, hırslarına kapılmadan, ihtiyacını ve imkanlarını belirleyip en uygun şekilde kullanmaya çalışacaktır.
Bilinçli bir toplulukta, bireyler ihtiyaçlarını israf etmeksizin belirleyebilirler. Ve bu ihtiyacın bir kısmını teknolojik çözümlerle kendileri üretiyor olabilirler. İşte tam da bu noktada tarımda eksiklik olduğunu hissediyorum.
Teknoloji bize artık tarımsal üretim için her yerin müsait olduğunu gösterdi. Bir alışveriş merkezinin otoparkında veya Arabistan çöllerinde artık tarımsal üretim yapabiliyoruz. Ancak modern toplumun yaşadığı hızlandırılmış hayat serüveni içinde tarım yapılacak imkanlar oluşturabiliyor muyuz? Günümüzde zaman kavramı o kadar değişti ki, eskiden aylar süren bir inceleme bugün saatler içinde sonuçlanabilir. Dünyanın istediğimiz noktasındaki bilgiye veya bireylere anında ulaşabiliyoruz. Gerçek dünyanın ötesinde sanal bir gerçeklik dünyası dahi oluşturduk (metaverse).
Peki, biz bu hızlandırılmış yaşamlarında onlar için tarım alanları oluştursak bile, üretim süreci boyunca gereken zamanı verebilecekler mi? Bu sürece sabredecek bir topluluğumuz var mı?
Toplumun büyük bir kısmı; küçük alanlarda/imkanlarda o kadar çok şey yapmaya çalışıyor ki, günleri takip etmeden aylarının nasıl geçtiğini anlamaya çalışıyor. Teknolojinin tüm faydalarıyla kazanılan zamanlar bile artık yetmiyor.
Zamanın yetersizliğini düşünen birisi için tarımın çok faydası olacağı düşüncesindeyim. Tarımı sadece ürün almak için yapılacak bir uğraştan çok, yaşanması gereken bir serüven olarak görüyorum.